featured

Downton Abbey İzliyorum!

Av. Jinju ile tarih olmuş diziler kuşağına devam ediyoruz. Seinfeld‘de yedinci sezona gelmişken bir taraftan dram izleyeyim dedim. Komedi de bir yere kadar, insan kaos istiyor. Daha önce bahsedip çeşitli yönlerden övdüğüm Prime Video hem mobil hem de masaüstü uygulamasıyla kendini bu denli sevdirmişken aynı platformda yayımlanan bir diziyle devam edeyim dedim ve Downton Abbey’de karar kıldım. Her ne kadar benim için belirleyici bir kıstas olmasa da IMDB puanının 8,7 olmasıyla tereddütsüz başladım diziye.

İnceleme

Öncelikle belirtmem gerekir ki tüm incelemeler ve yorumlar, yalnızca ilk sezonu izlemiş birine aittir. İlerleyen sezonda meydana gelebilecek hayal kırıklıklarından Av. Jinju sorumlu değildir. 🙂

6 sezondan oluşan ve her bir bölümü 45 dakika ile 1 saat arasında değişen (ilk bölüm 75 dakika) dizimiz 1900’lü yılların başında İngiltere’de geçiyor. Downton Abbey denen muhteşem yapıda Crawley ailesi mutlu mesut geçinip giderken Titanik’in batmasıyla hayalleri de suya düşüyor. Zira bu gemide aile babasının ölümü üzerine Downton’a sahip olacak ve de mirasın Crawley’lerden uzaklaşmaması için ailenin büyük kızıyla evlenecek damat adayı var. Onun ölümüyle tüm mirasın tek mirasçısı uzak ve “soysuz” bir kuzen oluyor. Kuzen Mathew’nun annesi Isobel’i alıp şehre gelmesiyle de Crawley ailesi için işler oldukça karışık bir hal alıyor. İlk sezon finalinde ise Avusturya Macaristan veliahtı Franz Ferdinand Sırplı bir milliyetçi tarafından öldürülüyor, hikayenin kalanını biliyorsunuz.

Karakterler

Dizinin kadrosu gerçekten inanılmaz. Harry Potter’dan aşina olduğumuz Maggie Smith, yaşlı dul kontesi oynuyor ve o kadar tatlı bir babaanne, o kadar sevimli bir çirkef kayınvalide ki Yaprak Dökümü Cevriye Hanımla tanışsalar çok iyi anlaşacaklarından eminim.

Yaşlı dul kontesin oğlu Robert Crawley (Hugh Bonneville) benim her yönüyle çok beğendiğim ve takdir ettiğim bir karakter. Ailesine düşkün ve bu sadece görünüşte değil. Eşine ve kızlarına hatta evdeki çalışanlarına karşı çok nazik, adaletli ve saygılı.

Robert’ın eşi Cora Crawley’nin (Elizabeth McGovern) bakışları çoook içli. Kamera ne zaman onun bakışlarına odaklansa içimden yanaklarını öpmek geliyor. Ah Cora, keşke bu kadar saf ve temiz olmasan.

Robert ve Cora’nın üç tane kızı var, Mary, Edith ve Sybil. Her biri bambaşka özelliklere sahip. Mary’nin (Michelle Dockery) bembeyaz teni ve o soylu bakışları, hiç kimseyi beğenmeyen beni bile benden aldı. Tavırlarında rolüne çok yakışan bir asalet var. Edith (Laura Carmichael) biraz sevimsiz bir tip, yine de ailesinin hatırına hakkında kötü konuşmak istemiyorum. Evin küçük kızı Sybil (Jessica Brown Findlay) ise tam bir prenses. İnsan ve özellikle kadın haklarına duyduğu saygı, insanlık adına faydalı olma çabası ve o güzel yüzüyle benim favorim. Ayrıca kendisi Black Mirror’ın ilk sezon ikinci bölümündeki şarkı söyleme heveslisi kızımızmış. Orada bu güzelliği fark edememiş olmama üzüldüm.

Bir de evimizin çalışan kısmı var. Onlar arasındaki favorilerim, katılığına rağmen şaşmayan adaleti ve sert görünüşünün altındaki yumuşacık kalbiyle Mr. Carson, güzel yüzü ve gereğinden fazla ince dudaklarıyla Anna, Game of Thrones’ta Ygritte olduktan sonra Jon Snow’la evlenip halihazırda ondan hamile olan Gwen(Rose Leslie), engin sabrıyla kimi zaman sinir bozucu olabilse de Mr. Bates. Bir de gördüğüm an içimde o sahneyi atlama isteği uyandıranlar var, Thomas ve O’Brien!

Bu arada ilk sezon bölümlerinden birinde Türk bir elçi ağırlanıyor Downton’da, Kemal Pamuk! Hangi bölüm olduğunu söylemem, izleyenleri yorumlara beklerim. <3

Downton Abbey İzliyorum!

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin